Pazartesi, Aralık 28, 2009

Fishville'deki balıklarımı beslemem gerek

Farmville, fishville, cafe world, bu aralar yogunum. Ayrıca, wii, annemin ayfonu, babamın ayfonu, e televizyonda var bi sürü dizim tabii, sünger bob, zoey, direk ve coş, aykarli, vaypaut, milenyumun ekran çocuğuyum yani, bir de annem rahat bıraksa.

Ekim sonunda, olabilecek maksimum yağmurlu bir hafta sonunda İstanbul'a gittik. Olabilecek en çamurlu bir off road turu Kemerburgaz'da yaptık, olabilecek en ıslak kahvaltımızı, açık havada bire çardağın altında, elektrikli ısıtıcılar eşliğinde yaptık, olabilecek en bulutlu havada 29 Ekim havai fişek gösterisini seyrettik ve sonunda kuru ve mutlu evimize geri döndük. Ama havai fişekler süperdi, yerimiz, manzaramız harikaydı.





Geçen hafta annemin iş yerinde aile toplantısı vardı. Inci akü arabasını süren pilotları dinledik. Hediyeleri açtık.
Okul hakkında konuşmak istemşiyorum. Sıkıcı, bol ödevli ve basit.

Salı, Ekim 27, 2009

Ekim hareketli geçiyor







Ekim ayı çok yoğun geçiyor. Bir yandan ödevler, (El ele Ela, el ele, el ele Lale el ele, Ela, Lale el ele)



Ay başında bir Pazar günü Teleferik tepelerine 3,5 saat yürüyüş yaptık. Pestilim çıktı. Ama eve gelip babamın aldığı wii'yi görünce tüm yorgunluğum gitti nedense.








































Geçen hafta babaanneyle birlikte Çanakkale'deydik. Bol maceralı bir gezi oldu. Truva atına girdik, şehitliklerin hepsini gezdik, Asosa gittik.

Yağmura rağmen, yağmurluğum sayesinde rahat rahat gezebildim.


Bu arada okulda basket kursuna başladım, tenis dersleri de devam ediyor.


3 tane de dişimde çürük vardı, Duygu abla dolgu yaptı. Çok güzel bişey değilmiş. Sakın bana artık şeker almayın (Anneeee!?!).








Pazar, Ekim 11, 2009

Şimdii okullu olduuuk




Dayı ile katamaran keyfi, yazın güzel günlerinde kaldı.
















Babayla en sevdiğimiz tişörtlerimiz.


















Bu yaz tatilde Hillside Fethiye ve Magic Life Sarıgerme tatil köylerine gittik. Hillside'da 3 tam günümü tamemen Kids Club'da geçirdiğimden hiç fotoğrafım yok.

Magic Life'dan replikler:

Bi dalga geldi
Biz zıpladım, bi devirdi, bi yatırdı, ve bi batırdı
Denizi hiç bu kadar yakından görmemiştim.

Bir de plaj modu var:
Ağzım yumurtalı, gözüm çapaklı, burnum sümüklü, kulağım tuzlu, yanağım kumlu.






Sonra okulun ilk günü geldi çattı.













Bayramda ilk golf derslerimize başladık. Antalya Sueno otele gittik. Golf oynadık, masaj yaptırdık hergün. Bir de cips yerken anneme yakalandım, faul vaziyette.

Cumartesi, Ağustos 08, 2009

E tabii Gran Via'dayım

Malum olduğu üzere yaz tatili yapıyom. Gran Via'da günler son hızla ilerlemeye devam ediyo. Havuz, deniz, saklambaç, yakartop, crash, hotwheels renk değişim atölyesi gibi gibi.

Doğum günümü bu sefer 3 arkadaşımla beraber kutladım. Yılın partisi oldu.




Müsameredede gene süperdim.




Yaz tatilimin başında annem ve babamla İspanya gezisi yaptık. Süperdi, ama anlatamam çok merak eden evdeki İspanya müzemizi ziyaret edebilir.
10 yaşıma geldiğimde bir daha İspanya'ya gezi yapıcaz. O zaman önce gittiğimiz yerleri, sonrada gitmediklerimize gidicez.
Camp neu, dev gibiydi. Bilmiyosanız söyliim, Barcelona Futbol takımı, dünyanın en iyi takımı.





Akvaryum'da üstümüzden köpekbalıkları geçiyodu.


La rambla caddesinde heykel kılıklı insanlarla fotoğraf çekildim. Üstelik hiç korkmadım, hem de beyazlı olan Türk'dü.
Bir de Sevilla'ya gittik, babamın kongresi orda olduğu için.
Tam 40 dereceydi. Sıcaktan bayıldık. Ama Alcazar sarayı çok eğlenceliydi.
Yetkin'le Barcelona muhabbeti:
Ben: Barcelona'da mimar Gaudi'nin yaptığı bisürü yere gittik, park Guelle, Sagrada Familia...
Yetkin: Peki mimarlar n'apar?
Ben: Mimarlar evleri çizer ve nasıl yapılması gerektiğini ustalara anlatı.
Yetkin: ?!?!?

Çarşamba, Mayıs 27, 2009

Artık gerçekten 6 yaşındayım

Geçen hafta okul arkadaşlarım ile yaptığımız doğumgünü partisinde neredeyse 6 yaşında olmuştum, ama artık tam anlamıyla 6 yaşındayım.

Yaz geliyor, Gran Via günleri başladı. Hatta hafta sonunda, ilk fıskiyelerle oyun oynama ve anneyi had safhada kızdırma işlemini başarı ile tamamladım.
Geçen hafta İsviçre'ye gittik gezmeye. Gittiğimiz yerlerin haddi hesabı yok. Ilk gun sadece Zurich şehrini gezdik. Yürümekten çok yoruldum, ama uçakla seyahat, ardından trenle Zurich'e gidiş çok heyecanlıydı. Hem de iki katlı trene bindik, üst katında oturduk.
Zurich'de en sevdiğim şey ise girdiğimiz çikolata dükkanıydı:-)

Sonra arabamızı kiraladık ve doğru Luzern'e. Ama o yorgunluğun üstüne, bir de arabadan otele yürümek, sonra bir de arabayı başka bir yere park etmek için tekrar çıkmak ve gene yürümek pestilimi çıkardı. Neyseki bi tane ortaçağ pazarına rastgeldik. Tahta kılıç aldık, dondurma yedik.

Ilk gunun yorgunlugu ile saat 9'da yatında, ertesi gun tabii saat 7'de gune basladim. Super manzarali super kahvaltimizin ardindan Pilatus'a gitmek icin yola ciktik. Once gölde vapur, sonra İsviçre'nin en dik fenikular treni. Sonra tepede bol tırmanış dolu ejderhala dağın derinliklerinde yürüyüş, sonra 50 kişilik teleferiğe biniş, sonra en

huzurlusu olan 3 kişilik minik teleferiğe biniş ve en son otobüs ile Luzern'e geri dönüş. Manzaralar süperdi. Tüm yolculuk çok heyecanlıydı, ama her birinde bir diğerine binmek için sabırsızlandığımdan, anneme ve babama göre işin tadını çıkarttırmadım.

Tüm bu yolculuğumuzu öğlene kadar tamamladık ve öğlen şehre geri gelip, yemeğimizi yedikten sonr gene annem babamla beni yürümeye zorlayarak uyuyan aslan heykeli ve buz çağı müzesine götürdü. Gene yürümekte çok zorlandım ve mızmızlandım, ama buz çağı müzesi, özellikle ayna labirenti çok ilginçti.

Aynadaki Acar ile sohbet:

Ben: merhaba arkadaşım, nasılsın?

Ben: İyiyim, sen nasılsın?

Ben de iyiyim, senin de mi kılıcın var?

Ben: Evet ortaçağ pazarından aldık, seninki de güzelmiş.

Ben: Teşekkür ederim. Hadi görüşmek üzere arkadaşım:-)

Bu yorgunluğun üstüne gene erkenden yatıp, sabah gene erkenden kalktıktan sonra, arabamıza binip doğru ulaşım müzesine gittik. Trenler, gemiler, uçaklar, teleferikler, balonlar, uzay araçları, arabalar, tüm taşıtlar hakkında herşey çok ilginçti. 3 boyutlu dinazorlar gösterisi, ve planaterium uzay filmini çok sevdim. Fenikulerlerin nasıl yukarı çıktığı, eski uçakların nasıl olduğu, uzayda hayatı, karayollarının özellikleri, ilk yolcu uçağı, gemiler için kullanılan kanal sistemleri, dağlar arası iletişim ve ulaşım sistemleri, havanın kaldırma gücü, hepsi hakkında deneyler yaptım.

Oradan çıkınca da gene arabamıza binip, bu sefer cam müzesine gittik. Camlardan bateri çaldık ve göldeki dev fıskiyeyi yönettik. Ama en ortadaki düğmeye basında en yukarı çıkan fıskiye çalıştı.

Ertesi gü dönüş yolculuğu için gene erkenden yola çıktık. Babamın homurdanmaları ve yolları bilmemenin stresi bir yana havaalanına ulaştık ve evimize döndük. Ben İsviçre'yi İtalya'dan bile çok sevdim. Keşke gene gitsek.

Pazartesi, Nisan 27, 2009

Hayat devam ederken


Hayatın anlamı ayfon'da gizli. Heryerde, her zaman, ayfonla oynayabilirim ama yazık ki annem izin vermiyor ve ikidebir şarjı bitiyor.

Replik:
Ben: Anne sana emrediyorum, ya bana ayfonunu verirsin, ya da seni pataklarım.
Anne: Patakla bakayım, nasıl pataklıyosun?
Ben. Anne ver diyorum.
Anne: Konu kapanmıştır.
Ben: Hayır kapanmamıştır, ayfonunu verirsen sana tam ikimilyon dolar öderim.
Anne: Tamam öde vereyim o zaman.
Ben: Önce ver, sonra öderim.
.... (Böyle saatlerce devam edebiliriz)
berber Yusuf Amca'dayız.















Kardeşim Selim doğdu, Mart ayının başında.

İçeride altı değişen Selim hakkında Acar salondakilere haber veriyor:

Ben: Duyduk duymadık demeyin, Selim ağlıyor.
Ben: (5 dk. sonra) Duyduk duymadık demeyin, Selim emiyor.
Ben: (5 dk. sonra) Duyduk duymadık demeyin, Selim sıçmış.
Ben: (5 dk. sonra) Duyduk duymadık demeyin, Selim uyuyor.
Sonra karar verdim ki ben bunları kağıtlara yazıp dağıtsam işim daha kolay olacak. Herkese verdiğim 4 parça kağıtta, "Uyuyor", "Emiyor", "Ağlıyor" ve "Altı değişiyor" diye yazdım.
Ben: Herkes 2 numaralı kağıdı okusun.
Ben. (5 dak. sonra) Herkes 1 numaralı kağıdı okusun.
Ben. (5 dak. sonra) Herkes 4 numaralı kağıdı okusun.
Ben. (5 dak. sonra) Herkes 3 numaralı kağıdı okusun.

Neyse işte, kardeş işi böyle. Neyseki evimize çok gelmiyor, oyuncaklarıma kusmasını istemem. Ama ben onun evine gidip, onu eğlendirmeyi seviyorum. Ama bence hiç büyümüyo, hep aynı görünüyo.




















Mart'da bir de Istanbul'a gittik. Halam gene gönlümüzce gezidrdi bizi. Cevahir'deki kocaman park Pazartesileri tamirde oldugundan büyük trene binemediğim için baya ağladım. Ama Rainforet'ta yemek, Fatmagül:-) ile gezmeler, amcanın evinde bowling ve araba yarışı, hepsi çok eğlenceliydi.
Replik: (Bu repligi anlamak için ayfondaki komik pan flütü bilmeniz lazım.)

Ben: prrrrt.
Fatmagül: O ses ayfondan mı çıktı?
Ben: Evet.
Fatmagül: Ama koktu burası!
Ben: Options'dan koku düğmesine bastım, ondandır:
Fatmagül: ?!?!?



Harabe gezileri aynen devam, bi hafta sonu Ayvalık'a gittik. Küçük bir pansiyonda kaldık ve dönüşte Bergama'yı gezdik.

















Annem beni bir de Rotary toplantısına görtürdü. Çünkü konu Uzay ile ilgili idi. Kitabımı oyuncak minik uzak mekiğimi aldım, dersimi çalışıp, herşeyi dikkatle dinledim. Öğretmen konuyu bitirince, sorular sordum. Hepsi çok ilginç ve heyecanlıydı.

Pazartesi, Şubat 02, 2009

Sömestr tatili süper geçiyor

Maceralar yaşamaya devam ediyorum. Okul tatil oldu. Harabe hastalığım aynen devam ediyor.

Geçen hafta Salihli maceramıza, Sart harabelerini ziyaret ile başladık. Dağlar ve yapılar, mozaikler ve sütunlar, ve tepelerdeki sart harabelerinin ayrı bölümlerini gördük, yolların nereye gittiğini keşfettik. Dilek ağacına mendil bağlayıp, iyi ve uslu bir çocuk olmayı diledim. Ordan sonra zeytin tarlamıza gitmek istedik. Ama asfalttan ayrılmayı sevmeyen cipimiz, yolsa yan döndü ve yan yan çamurda kaydı. Biz de geri dönmek zorunda kaldık.
Oradan at çiftliği Attalos'a gittik, ata bindik, sucuk-ekmek partisi yaptık.
Bu haftaki maceralarımız ise Bodrum tarafındaydı.


Bodrum maceramız Adamik bar ile başladı. Barda, dans ettik, yanar-dönerli kokteyl içtim. Uzun taburede oturdum.



Ertesi gün, Bodrum kalesini gezdik. Toplar gördük, maznaralar, kuleler, zindanlar, anforalar. Ama müzeyi gezemedik, kapalıydı.
Bir de tavus kuşu gördük, çok güzeldi.
Ertesi gün, tam bir harabe günüydü. Otelimiz Bodrum'da Myndos kapısının yanında olduğu için, Myndos kapısını görerek başladık güne.
Sonra Euromos'da tapınak gördük. Miletus'a gittik, ama peşimizden gelen köpekler olduğundan, arabadan inemedik. Orada Doğanbey köyünü araba ile turladık ve bol ördeğin olduğu bir balık lokantasında yemek yedik. Bol bol ekmek attım onlara ama peşimi zor bıraktılar valla.
Oradan da Priene antik şehrine gittik. Düşmanlardan korunabilmek için çok yukarı yapılmış bu şehre ulaşmak zordu. Ama tepene manzara nefisti. Anti tiyatrosu ağaçların arasında çok güzel bir yerdeydi, ve anti tiyatrodan keşfettiğimz bir yol, bizi tapınağa götürdü.