Cuma, Ekim 14, 2011

Büyük Avrupa turu

Kocaaaa yaz geçti. Gran viadaydık cogunlukla ama bu sefer gecen yazlarda oldugu gibi acele etmedik. Hem artık kışlık evimizin de havuzu var, hem de gran via havuzunu bok bastı. Havuzun pek keyfi yoktu yani.

Yaza damgasını vuran seyahatimiz ise 10 günlük büyük avrupa turu oldu.




Yolculuğumuza Köln'de başladık. Bizi güzel bir yağmur karşıladı. Ama bu bizim ren nehri kıyısında yemek yiyip eğlenceli bir havuzcukta oyunlaroynamamıza engel değildi.

















Benim için yolculuğun amacaı Phantasiland'di. Gerçekten görülmeye değer. Bir günde tamamını zor gezdik. Bütün ridelara binemedik bile.



































Ren nehri kıyısında şatolar şatolar şatolar



















Başka şatolar şatolar şatolar















Agustos sonu, ren ve mosel nehri kıyı köylerinin bağbozumu şenlikleri zamanı. Her köyde bir şenlik, panayır, eğlence yeme içme.













Bir yerin önünde kuyruk varsa, kesin güzel ve zararlı bir gıda vardır felsefesi ile girdiğimiz bir kuyruk, bizi haksız çıkarmadı.















Sosa batırılıp kızartılmış patates halkaları, üzerine acı eklenmiş. Yemekhanenin yemek menüsüne koyamazlar mı bunu acaba?












Unkel'de ren nehri kıyısındaki harika otelimiz 150 yıllık bir otel. Rheinotel Shultz.
















Mosel ve ren nehri kıyılarında gezmeye devam ediyoruz. Gene bir küçük köycük ve asma altında dinlenme keyfi.
















Trier, porte negro


















Kızarındaya kadar tadı hiçbişeye benzemeyen yemek nedir?
















Ve ardından Hollanda'ya geçiyoruz. Utrecht'te river boat.















Rotterdam kuşbakışı


















Maduradam'da tüm Hollanda birarada



















Antwerp

















Ve yorucu, bol yürümeli, bol bisikletli Amsterdam. Arabamızı özledikkk.














Zanse Sans, yapma bir Hollanda köcüğü.


























O kadar da büyük değil, di mi anne?





















Markem, muhhhteşem bir küçük balıkçı köyü

















Volendam, 23 numaranın orijini.

Marinada yemek keyfi, capcanlı bir ortam.


































Ve maceranın can alıcı kısmı: BMW 740, henüz 6 km yol yapmıştı teslim aldığımızda. Hızlı,konforlu, arka tarafı bol gözlü. Küçük imparatorluğumu ilan edebileceğim kadar geniş. Ayrılmak çok zor oldu.
(Daha çok babam için)










Trier'de çanlar



Ve sonra döndük tabii, rüya bitti, okul başladı. 3.sınıf aynı sıkıcılıkta devam ediyor.

Arada bir eskrime başlamıştım, başladığım gibi bıraktım.

Bisiklet öğrenmeye çalışıyorum, ama korkudan çalışamıyorum. Düşmek feci bişey.


Bu aralar favorim mighty beans, hediye almak isteyenlere duyurulur.




































Çarşamba, Haziran 08, 2011

son 7

Tatil için geri sayım başladı. Ama yeni evimiz zaten tatil yeri gibi. Çantayı atıyom eve, "hadi ben kaçtım..." Havuz, bisiklet, ve PS3 arkadaşlarla olunca hepsi daha zevkli. Bu yıl yazlığa gitmek için acele etmiyos.



Mayıs ayında annemin gene gezmesi geldi ve bizi bu sefer Copenhag'a sürükledi. Aslında THYmilleri ile Amsterdam'a gitmeye niyetli idik, ama bedava Amsterdam biletleri, neredeyse ücretli Copenhag bileti ile aynı fiyat olunca kendimizi Copenhag'da bulduk. Neden biyere gitmemiz lazımdı diye hiç sormayın, çünkü'sü daha da mantıksız: Vizelerimiz bitmek üzere olduğu için. Anneme gezme bahanesi bol. Neyse bana fark etmez. Danimarka ve İsveç ile birlikte gittiğim ülke sayımı 12'ye çıkardım.





Annem kendince Copenhag'da araba kiralamaya gerek yok! düşüncesi ile bizi toplu taşımaya mahkum bıraktı. Dakka bir gol bir ilk metroya binişte fotoğraf makinamın kılıfını içindeki hafızakartım ile birlikte metroda bıraktım.






Baharda Copenhag gerçekten muhteşem.

















En ilgimi çeken şeyler Guiness müzesi ve ister inan ister inanma müzesi oldu.




















Copenhag'a gitmişken trenle Oresund köprüsü üzerinden geçip İsveç'de Malmö'ye de gittik. Oresund köprüsü yapıldığı zaman dünyanın en uzun köprüsüymüş. Benim halen hayatımda gördüğüm en uzun köprü, Tren 10 dakka üzerinden geçti.
















Malmö sokakları, caddeleri.

Bandoya eşlik ettik.



















Cafe Europa, Copenhag'in en ünlü cafelerinden.






Pazartesi, Şubat 07, 2011

Kış, tatil, evde ve hasta

Şubat tatilindeyim. Evde geçen, annemle babamın hasta oldukları, benim canımın sıkıldığı bir Şubat tatili. Aslında Antalya'da olacaktık şimdi. Yollar kapandığı, geri dönmek zorunda kaldığımız ve saatlerce ağlamama rağmen Denizli'de kalmadığımız için eve döndük. Şimdi annanemlere gitcem. Bari orda eğlenirim biraz.
Sonbahar güzel geçti. Bi sürü değişiklik oldu hayatımızda. Yeni ev, yeni eşyalar, yeni hobiler, yeni geziler falan. Son aylarda hayatıma damgasını vuran Technokids oldu. Kısaca Lego'dan robot yapma olayı diyebileceğim bir aktiviteye merak sardım. Sonra takıma girdim, takım olarak Ege bölgesi yarışmasındaen yaratıcı çözüm ödülünü kazandık. Şimdi heyecanla Ulusal yarışma için İstanbul'a gitmek üzere hazırlanıyoruz. Onu da kazanırsak, Atlanta, Tokyo ya da Hollanda'nın birinde yapılacak yarışmaya gidicez. Kulağa hoş geliyor. Ama asıl sorun, annemden ayrı nasıl kalıcam, maymunum benimle gelebilecek mi, diş telimi kimfırçalayacak, sütümü kim hazırlayacak?
Ben: Anne siz de aynı otelde kalsanız?
Anne: Belki kalırız oğlum.
Ben:O zaman ben de sizinle kalsam:-)
Bu arada gezmemizden de geri kaldığımız söylenemez.

Kurban bayramında kısa bir Atina gezisi yaptık. Otelimiz güzeldi, manzarası süperdi. Akropol en sevdiğim yer oldu.








Ama ondan başka pek de bişey yoktu görcek.







Onun haricinde günlerimiz hep taşınma, eşya bakma, ev bakma, ustalar, işçiler ve annem ile babamın benimle ilgilenmeyip, sürekli ev hakkında konuşması ile geçti. Yeni evimiz eskisine çok yakın.
Eve taşınmadan önce, garip şekilde eşyalardan bazılarını kendimiz taşırken, böyle komik olaylar oldu.
Eve taşındığımızda henüz kaloriferimiz yanmadığından ilk sabah kahvaltımız böyle zorlu koşullarda gerçekleşti.
Ve ilk ziyaretçilerimiz küçük annane ve Önal'giller. Tabii Selim'le