Çarşamba, Haziran 08, 2011

son 7

Tatil için geri sayım başladı. Ama yeni evimiz zaten tatil yeri gibi. Çantayı atıyom eve, "hadi ben kaçtım..." Havuz, bisiklet, ve PS3 arkadaşlarla olunca hepsi daha zevkli. Bu yıl yazlığa gitmek için acele etmiyos.



Mayıs ayında annemin gene gezmesi geldi ve bizi bu sefer Copenhag'a sürükledi. Aslında THYmilleri ile Amsterdam'a gitmeye niyetli idik, ama bedava Amsterdam biletleri, neredeyse ücretli Copenhag bileti ile aynı fiyat olunca kendimizi Copenhag'da bulduk. Neden biyere gitmemiz lazımdı diye hiç sormayın, çünkü'sü daha da mantıksız: Vizelerimiz bitmek üzere olduğu için. Anneme gezme bahanesi bol. Neyse bana fark etmez. Danimarka ve İsveç ile birlikte gittiğim ülke sayımı 12'ye çıkardım.





Annem kendince Copenhag'da araba kiralamaya gerek yok! düşüncesi ile bizi toplu taşımaya mahkum bıraktı. Dakka bir gol bir ilk metroya binişte fotoğraf makinamın kılıfını içindeki hafızakartım ile birlikte metroda bıraktım.






Baharda Copenhag gerçekten muhteşem.

















En ilgimi çeken şeyler Guiness müzesi ve ister inan ister inanma müzesi oldu.




















Copenhag'a gitmişken trenle Oresund köprüsü üzerinden geçip İsveç'de Malmö'ye de gittik. Oresund köprüsü yapıldığı zaman dünyanın en uzun köprüsüymüş. Benim halen hayatımda gördüğüm en uzun köprü, Tren 10 dakka üzerinden geçti.
















Malmö sokakları, caddeleri.

Bandoya eşlik ettik.



















Cafe Europa, Copenhag'in en ünlü cafelerinden.